zaman,felek onu çürüttü,bozdu | أَخْرَفَهُ الدَّهْرُ : أَفْسَدَهُ |
her ne zaman onun yanına girse | كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا |
öğrenmek,öğrenecek yer ve zaman | مُتَعَلَّمٌ |
zaman cihetiyle çoktan ki nesne | قُدَامٌ |
sarığı koyduğum zaman beni tanırsınız | مَتَي أَضَعْ العِمَامَةَ تًَعْرِفُونَنِي |
onun üzerine zaman uzun oldu | أَمْلَي عَلَيْهِ الزَّمَانُ : طَالَ عَلَيْهِ |
gün yükseldiği zaman,kaba kuşluk | شَدَا النَّهَارِ |
seninle asla,hiçbir zaman konuşmayacağım | لاَ أُكَلِّمَكَ أبَداً وأَبَدَ الأُبُودِ و أَبَدَ الأَبَدِينِ و أَبَدَ الآبِدِين و أَبدَ الأَبِيد و أَبَدَ الدَّهْرِ |
adam uzun bir zaman yaşadı | بَقَي الرَّجُلُ زَمَناً طَوِيلاً |
ona mühlet,süre,zaman verdi | أَمْهَلَهُ |
ona mühlet,süre ,zaman verdi | أَمْهَلَهُ |
Onu ne zaman geri getireceksin ? | مَتَي سَتَرُدُّهُ ؟ |
ona çok zaman bakıp durdu | حَتَأَهُ : أدام النظر إليه: |
zaman aşınmasıyla istihkaki iptal olunabilir | ممكن الإبطال بمرور الوقت ، ممكن المنسوخية بمرور الوقت المعيّن |
zaman ne güzel tedip edendir ! | نِعْمَ المُؤَدِّبُ الدَّهْرُ |