buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
buyurmak,emr etmek,ısmarlamak,buyruk,büyük iş,emir,husus,sipariş etmek,talep etmek,emir,komut,talimat,ferman,buyrultu,mesele,kar,buyrultu,buyurmak,nesne,şey,hacet,karar,meşgale,hal | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ و فِي المَثَلِ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
emir buyurmak | أمر |
emir etmek,buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek | أَمَرَ ـُـ أَمْراً |
davayı fasıl ve kaza eylemek,hüküm etmek,hüküm,karar,buyurmak,emir | حُكْمٌ |
buyurmak,emir ve ferman etmek,birinin nesil ve hayvanlarını çoğaltmak(burada ( مَمورة) kelimesi ( مؤمرة)makamında olup (مأبورة ) kelimesine uymak için kullanılmıştır) | آمَرَ : إِيْمَاراً و في الحديث |
buyurmak,lutufta bulunmak,yakışık olmayan şeylerden kaçınmak,sakınmak,tekellüfle cömertlik etmek,cömertlik taslamak,cömertlik ve ali cenaplık göstermek, buyurmak | تَكَرَّمَ : تَكَرُّماً |
emir olmak,bir yere emir ve vali tayin olunmak | أَمِرَ ـَـ أَمْراً و أَمَراً و أَمَرَةً و إِمَارَةً عَلَي |
onaq emir,prens oldu,emir atandı | أَمِرَ عَلَيْهِ : صَارَ أَمِيراً عَلَيْهِ |
beylik,amirlik,hakimlik,emir ve hükümet etmek,emirlik,prenslik,şehzadelik,bir emrin sıfatı,hükümeti,nüfüzü,makamı,küçük bir devlet ki emir yönete ! | إِمَارَةٌ : أَمَارَةٌ (ج) إِمَارَاتٌ : مَنْصِبُ الأَمِيرِ ، دَوْلَةٌ صَغِيرَةٌ يَحْكُمُهَا الأَمِيرِ و فِي المَثَلِ التُّرْكِي |
emredici,perens,reis,bey,emir,prens,şehzade,bir kavmin başı,başkan,ulusu,necip ,hasip,komşu,müşavir,halife ,nazır,kaptan,komutan,paşa ,kral,padişah,buyuran,müşavir,han buyruk sahibi,emir,emir sahibi,koca,efendi,reis,emredici,şerif,seyyit,efendi,mir,padişah zabıtı,Kürtçede Mir derler | أَمِيرٌ (ج) أُمَرَاءُ (م) أَمِيرَةٌ (ج) أَمِيرَاتٌ : بَكٌ ، آمِرٌ ، رَئِيسٌ ، سَيِّدٌ ، إِبْنُ السُّلْطَانِ ، نَجْلُ السُّلْطَانِ ، لَقَبُ مَنْ هُوَ مِنْ آلِ المَلِكِ ، وَلِيُّ العَهْدِ و لَقَبُ تَشْرِيفٍ يُمْنَحُ لِوَزِيرٍ خَطِيرٍ |
memur,görevli,görevlendirilmiş,buyrulan,emir olunmuş,bir emir almış olan,tabi,itaat eden,uyan,artmış,çoğalmış olan,dölü çok olan hayvan | مَأْمُورٌ (ج) مَأْمُورُونَ (م) مَأْمُورَةٌ : خير المال مهرة مَأمورة و سكة مَأْبُورة |
emir üstüne emir | أَمْرٌ عَلَي أَمْرٍ |
buyurmak | أمر ، حتم ، رسم ، تفضل ، تكرم ، حكم ، توقيع ، سياسة ، إجراء الحكومة ، إجراء الحكم ، إيمار ، تحكم ، حكومة ، قَول ، طلب ، توقيع |
bereketlendirmek,bereketli olmak,bereketlenmek,bollanmak,semerelendirmek,büyümek,talep etmek,irade etmek,istemek,korkutmak,büyütmek,artırmak,çoğaltmak,heyecanlandırmak,duyguları sarsmak,hoşnut etmek,memnun etmek,sevindirmek | أَرَاعَ : إِرَاعَةً ، هُ |
bir nesneyi dilemek,istemek,irade etmek,arzu etmek | شِيْئَةٌ : مَشِيئَةٌ : إِرَادَةٌ و يقال كل شيئ بِشِيئَةِ اللهِ اي بِإرَادَتِهِ و مَشِيئَتِهِ |
milli irade,ulusal irade | إِرَادَةٌ وَطَنِيَّةٌ |
çelik irade,polat irade | إِرَادَةٌ فُولاَذِيَّةٌ |
talep etmek,irade etmek,istemek | إِرَاعَةٌ (ج) إِرَاعَاتٌ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
seçim,ihtiyar,irade,istek,seçenek,üründülemek,intihap ve tensip etmek,seçmek,ihtiyar etmek,üğürtlemek,ayırmak | إِخْتِيَارٌ (ج) إِخْتِيَارَاتٌ : إِرَادَةٌ ، خِيَارٌ ، إِنْتِخَابٌ ، إِصْطِفَاءٌ |
istemek,arzu etmek,dilemek,irade,istem,istek,dilemek | إِرَادَةٌ (ج) إِرَادَاتٌ |
irade,istemek,dilemek,murat etmek,zabıta ve hakimin emir ve fermanı,istem,seçim,rağbet,meram,fdilek,maksat,murat,niyet | إِرَادَةٌ (ج) إِرَادَاتٌ : إِخْتِيَارٌ ، مَشِيْئَةٌ ، رَغْبَةٌ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
sert irade | إرادة صلبة |
irade özgürlüğü | حرية الإرادة |
cüzi irade | إرادة جزئية |
elmas irade | إِرَادَةٌ مَاسِيَّةٌ |
sert irade | إِرَادَةٌ قَاسِيَّةٌ |
buyurmak,emr etmek,ısmarlamak,buyruk,büyük iş,emir,husus,sipariş etmek,talep etmek,emir,komut,talimat,ferman,buyrultu,mesele,kar,buyrultu,buyurmak,nesne,şey,hacet,karar,meşgale,hal | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ و فِي المَثَلِ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
vasiyet etmek,öğüt vermek,ısmarlamak,buyurmak,sipariş etmek | إِيْصَاءٌ (ج) إِيْصَاءَاتٌ : أَمْرٌ و في التنزيل |
emir etmek,buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek | أَمَرَ ـُـ أَمْراً |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
tavsiye, sipariş, ısmarlamak,sipariş ve derühte etmek,kendisi kayıp oldukta yahut vefat ettikten sonra işlenilmek üzere nesneyi birine sipariş etmek,bir kimseyi kayırmak için diğerine ihale ve sipariş etmek,tavsiye,vasiyet etmek,tavsiye etmek,ısmarlamak,ivdirmek | تَوْصِيَةٌ (ج) تَوْصِيَاتٌ |
buyurmak,lutufta bulunmak,yakışık olmayan şeylerden kaçınmak,sakınmak,tekellüfle cömertlik etmek,cömertlik taslamak,cömertlik ve ali cenaplık göstermek, buyurmak | تَكَرَّمَ : تَكَرُّماً |
sipariş ve derühte etmek,kendisi kayıp oldukta yahut vefat ettikten sonra işlenilmek üzere nesneyi birine sipariş etmek,bir kimseyi kayırmak için diğerine ihale ve sipariş etmek,vasiyet etmek,tavsiye etmek,ısmarlamak,nasihat vermek,tembih etmek,ısmarlamak,emr etmek,vasi tayin etmek,övmek | وَصَّي : تَوْصِيَةً إَلَي ، لِ ، بِ ، هُ |
havale,birinin üzerine çevirmek,sipariş etmek,bir kimseden sipariş olarak başka bir kimseden ahz olunacak akçe ve zikir olunan siparişe müteallık olan senet | حَوَالَةٌ (ج) حَوالاَتٌ |
istek,talep,dilek,baş vuru,sipariş,istemek,aramak,talep etmek,sipariş etmek,ısmarlamak,dilek,müracaat,arzu etmek | طَلَبٌ (ج) طَلَبَاتٌ |
emr etmek,tavsiye etmek,bir şey vermek,vasiyet etmek,emanet etmek,sipariş etmek,istemek,ısmarlamak,talep etmek,çok ve birbirine girmiş otlağa girmek,tembih etmek, ısmarlamak,vasiyet etmek,nasihat etmek,vasi nasp etmek,bir kimseyi yerine vasi kılmak,vasi tayin etmek,buyurmak,tavsiye etmek,emanet etmek,birine bir şey vermek,üzerine gerekli kılmak,gür otun içine girmek | أَوْصَي : إِيْصَاءً بِ ، إلَي، عَلَي ، لِ وفِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
yetki,yetki vermek,vekil etmek,ısmarlamak,Allaha bırakmak,bağlamak,ihale ve sipariş etmek,yetki vermek,hatunu mehirsiz evlendirmek,bağlamak,sipariş,tefviz | تَفْوِيضٌ (ج) تَفْوِيضَاتٌ |
buyurmak | أمر ، حتم ، رسم ، تفضل ، تكرم ، حكم ، توقيع ، سياسة ، إجراء الحكومة ، إجراء الحكم ، إيمار ، تحكم ، حكومة ، قَول ، طلب ، توقيع |
buyurmak | أمر ، حكم ، توقيع ، تفضل |
buyurmak | أَمْرٌ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ |
niyet etmek,kastetmek,bir işten dönmek,sapmak,bir yerde durmak,oturmak,ikamet etmek,bir işe azm ve niyet etmek,bir kimsenin ihtiyacını gidermek,bir yerden bir yere gitmek,taşınmak,geçmek,intikal etmek | إِنْتَوَي : إِنْتِوَاءً ، عَنْ ، هُ |
kötü bir şey işlemek,bir işi iyi yapmamak,kötü zanda bulunmak,yaramazlık etmek,iyilik edene yatlılık etmek,kötülük etmek,kötülük yapmak,kötü etmek,hakeret etmek,tahkir etmek,çürütmek,fenalık etmek,yaman etmek,başına fena bir hal getirmek,kemlik etmek,kötü | أَسَاءَ : إِسَاءَةً إِلَي ، بِ ، عَلَي ، لِ ، هُ |
taşınmak,göç etmek,dünyadan ahirete göçmek,ölmek,vefat etmek,intikal etmek,hareket etmek,geçmek,bir yerden bir yere gitmek,değiştirmek,devrolmak,değişmek,tebdili mekân etmek,bir yerden bir yere gitmek,sıçramak,sirayet etmek,bulaşmak,sıçramak,anlamak,derk etmek | إِنْتَقَلَ : إِنْتِقَالاً إِلَي ، مِنْ ... |
açlığı gidermek,doyurmak,teskin etmek,bir kimsenin hakkını vermek,eda etmek,bir kimseye bir şey yedirmek,fuhşiyat söylemek,zem etmek,yermek,taşlamak,hiciv etmek | أَهْجَأَ : إِهْجَاءً ، هُ |
yeni bir şey icat etmek,bulmak,türetmek,keşif etmek,sabah erken bir yere gitmek,alışık olmayan bir şey yapmak,sabahtan erken kalkmak,kızın bekaretini bozmak,izale etmek,yetişmek,idrak etmek,bir şeyi uydurmak,bir meyvenin turfandasını yemek,toplamak,almak, | إِبْتكَرَ : إِبْتِكاراً عَلَي |
birlemek,birleştirmek,bir etmek,tevhit etmek,bir eklemek,bir ilave etmek,bilemek,keskin etmek | أَحَّدَ : تَأْحِيداً و تَوْحِيداً |
bir şeye çok ısrar etmek,direnmek,inat etmek,bir kimseyi kınamak ve takbih etmek,ibram ve ikdam etmek,yap yap diye sıkıştırmak,birini bir hacet zımnında usandırmak,sıkı ile istemek,ısrarla yalvarıp rica etmek,bulut devamlı yağmur yağdırmak,ayakkabı parmağa vurmak,bir şeye devam etmek,binek hayvanı yorulmakla geri kalmak,ikdam ve ibram etmek,zülüm etmek | أَلَحَّ : إِلْحَاحاً فِي ، عَلَي |
birini bir şeyle meşgül etmek,işgal etmek,iş vermek,tutmak,evde ikamet etmek,bir şeyle megul olmak,sarfı nazar etmek,,bir şeyden vaz geçmek | شَغَلَ ـَـ شَغْلاً و شُغْلاً بِ ، مِنْ ، هُ |
bir dil ile söylenensözü bşka dil ile ifade etmek,tercüme etmek,tercüme etmek,çevirmek,sözlü veya yazılı olarak bir dilden bir dile nakil etmek,tercüme veya tercümanlık etmek,bir lisandan diğer bir lisana tercüme etmek,çevirmek,söz çatal ve müphem olup tefsir ve tercümeye muhtaç olmak | تَرْجَمَ : تَرْجَمَةً إِلِي |
seçmek,üründülemek,tercih etmek,yeğlemek,ihtiyar ve intihap etmek,bir şeyi bir şeye tabi etmek,kesb-i ehemmiyet etmek,üstün tutmak,tahsis etmek,tabi kılmak,bezi yumaşak etmek | آثَرَ : إِيْثَاراً بِ ، علي ومنه قوله تعالي |
bir yerden bir yere göç etmek,intikal etmek,göçmek,intikal etmek,vefat etmek, yer değiştirmek,acele etmek,talep etmek,irtihal | إِرْتِحَالٌ (ج) إِرْتِحَالاَتٌ : رحلة |
emr etmek,tavsiye etmek,bir şey vermek,vasiyet etmek,emanet etmek,sipariş etmek,istemek,ısmarlamak,talep etmek,çok ve birbirine girmiş otlağa girmek,tembih etmek, ısmarlamak,vasiyet etmek,nasihat etmek,vasi nasp etmek,bir kimseyi yerine vasi kılmak,vasi tayin etmek,buyurmak,tavsiye etmek,emanet etmek,birine bir şey vermek,üzerine gerekli kılmak,gür otun içine girmek | أَوْصَي : إِيْصَاءً بِ ، إلَي، عَلَي ، لِ وفِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
eklemek,ilave etmek,katmak,izafe etmek,ilave etmek,konuklamak,konuk etmek,nisbet ve isnat etmek,dayatmak,ulaştırmak,tabi olmak,bir şeyi bir şeye yakın etmek,imdadına yetişmek,kurtamak,koşturmak | أَضَافَ :إِضَافَةً إِلَي ، مِنْ ، عَلَي ، هُ و قَالَ إِمْرُؤُ القَيْسِ |
saçıp dağıtmak,darmadağın etmek,saçmak,dışarıya çıkarmak,tefrik etmek,perakende etmek,bir nesneye dikkatle bakmak,bir şeyi keşif ve istihraç etmek,alt üst etmek,karıştırmak,koparmak,kaldırmak,açmak,ayırmak,darmadağın etmek,bir nesnenin aşağısını yukarı döndürmek,dağılmak,karışmak,açıp çıkartmak,silkip atmak,karıştırmak | بَعْثَرَ : بَعْثَرَةً ، هُ و في القرآن الكريم |
intikal etmek,taşınmak,geçmek,devrolmak,göç etmek,ölmek,vefat etmek,intikal,geçiş,taşınmak,değişmek,tebdili mekan etmek,bir yerden bir yere gitmek,sıçramak,sirayet etmek,bulaşmak,daimi ve sabit olmayan,gelecek bir aşamayı hazırlayan şey | إِنْتِقَالٌ (ج) إِنْتِقَالاَتٌ ، سِرَايَةٌ ، مِنَ العُهُودِ أَوِ الحُكُومَاتِ أَوْ نَحْوَهَا ، مَا كَانَ غَيْرَ ثَابِتٍ أَوْ دَائِمٍ ، مَا كَانَ يُمهد بِهِ لِمَرْحَلَةٍ مُقْبِلَةٍ |
bir şeyin içine girmek,bir şeyin iç yüzünü anlamak,bir şeyin içyüzünü anlamağa çalışmak,iç yüzüne vakıf olmak,gizlemek,gizli tutmak ,saklamak | إِسَْتَبْطَنَ : إِسْتِبْطَاناً ، هُ |
Her şeyin hayırlısı ortancasıdır,her şeyin ortası iyidir | خير الأمور أوسطها |
bir şeyin künh ve hakikatına varmak,asıl ve hakikatına vasıl ve vakıf olmak,bir şeyin iç yüzünü bilmek,bir şeyin gerçeğine ulaşmak,sonuna varmak, | إِكْتَنَهَ : إِكْتِنَاهاً و يُقَالُ عِنْدِي مِنَ السُّرُورِ لاَ يَكْتنِهِ الوَصْفُ |
asıl,ırk,cins,soy,kök,temel,esas,ana,baş,kaynak,memba,sebep,başlıca,her şeyin aslı,kural,kaide,taban,ağacın kökü ve dibi,yatsı vakti,kaynak menşe,köken,dip,alt,aşağı,bir şeyin esası,ferin karşıtı,hak,bir şeyin dayandığı yer,mebde,mastar,iptida,bidayet,baş | أَصْلٌ (ج) أُصُولٌ و آصُلٌ : عِرْقٌ ، جِنْسٌ ، أَسَاسٌ ، شِلْشٌ |
bir şeyin aslı ve evveli ,iptidai hal,kesiilen hurma budağının ağaçta kalan dibi,sürüngen sap,kesik kolun veya her kesik şeyin bakiyyesi | جُذْمُورٌ (ج) جَذَامِيرُ و يقال ضربه بجُذْمُورِهِ |
her şeyin iki kenarı,iki tarafı,iki yanı,kabuk,kışır,bir şeyin yüksekliği,kızıl iyi yer,pamuk,kutun | بُصْرٌ : طرف ، جانب ، قشر |
bir şeyin açık olmasını,rüşen olmasını istemek,açıklamak,keşif etmek,bir şeyin açılmasını,belirtmesini istemek,aramak,araştırmak,yoklamak,soruşturmak | إِسْتَجْلَي : إِسْتِجْلاَءً |
bir şeyin yerine geçip ancak tamamıyla yerini tutamamak,bedel-i nakışı olmak,bir şeyin yerine geçip ondan müstağni etmek,bıçağa sap takmak,yetmek | أَجْزَي : إِجْزَاءً عَنْ |
kalp denilen et parçası,bir şeyin içi,ortası,özü,yürek,gönül,akıl,batın,merkez,orta,kuvvet,şacaat,tahvil,çevirmek,bir şeyin ortası,içi,merkezi,değiştirmek,bükmekk,devirmek,döndürmek,şecaat,cüret,yiğitlik | قَلْبٌ (ج) قُلُوبٌ : فُؤَادٌ و فِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
açıklamak,bir şeyin açık olmasını,rüşen olmasını istemek, bir şeyin açılmasını, belirtmesini istemek | إِسْتَجْلَي : إِسْتِجْلاَءً |
dağılmak,koku çavmak,şiddetli kaynamak,fışkırmak,azıcık su taştan çöğdürüp çıkmak,vaktin evveli,vaktin başlangıcı,sıcaklığın şiddeti,güneş batarken,her şeyin,birincisi,başlangıcı,sıcağın şiddeti,her şeyin birincisi | فَوْرٌ |
ara,arasında,ortasında,orta,vasat,arada,çevre,muhit,orta yol,itidal,merkez,iç,ortalık,merkez,vasat,çevre,ortam,moyen,bel,iki şeyin ortası,her şeyin mutedil olanı,adalet | وَسَطٌ (ج) أَوْسَاطٌ : بَيْئَةٌ ، مُحِيطٌ ، مَرْكزٌ ، بُحْبُوحَةٌ |
varan,eren,erici,erişen,ulaşan,gelen,rabıt,bağlayan,iki şeyin arasını bitiştiren,bağlayan,iki şeyin arasını bitiştiren,vasıl | وَاصِلٌ (ج) وَاصلُون : آتٍ ، قَادِمٌ ، رَابِطٌ ، بَالِغٌ : الذي يُوصل بين شَيْئين |
kitap metni,sırt,bel,arka,ten,bir şeyin ortası,tamamı,sert ve güçlü ve dayanıklı adam,toprağı pek ve yüksekçe yer,koç enemek,bir şeyin ortası,tamamı | مَتْنٌ (ج) مُتُونٌ و مِتَانٌ و قَالَ الشَّاعِرُ |
karışmak,iki şeyin arasını boş etmek,hayvan otlamak için otlağa salmak,karıştırmak,karışmak,iki şeyin arasını boş etmek,işini yitirmek,alev yükselmek | مَرَجَ ـُـ مَرْجاً و مُرُوجاً |
ondan bir işin yapılmasını istedi | وَصَّي بِعَمَلٍ |
yüzde beş ücretlerine zam yapılmasını istiyorlar | يطالبون بزيادة أجورهم بالنسبة خمسة في المائة |
buyurmak,bir şeyin yapılmasını kesin olarak söylemek | آمَرَ : إِيْمَاراً ، هُ |
emir etmek,buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek | أَمَرَ ـُـ أَمْراً |
alım satımda satıcı yüksek alıcı fiyatla düşük fiyatla alı veriş yapılmasını istedi | مَاكَسَ فِي البَيْعِ |
alım satımda satıcı yüksek alıcı fiyatla düşük fiyatla alı veriş yapılmasını istemek,münakaşa etmek | مَاكَسَ : مُمَاكَسَةً فِي و يُقَالُ مَاكَسَهُ و عَاكَسَهُ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
kesmek,neşter vurmak,doğramak,yarmak,paralamak,göz yaşı donup akmamak,alnından ter akmak,kadınla evlenmek,kadına yaklaşmak,sözü açıklamak,izah etmek,anlamak,açık olmak,sözü açıklanmak,açık olmak,ticaret yapmak,emrettiği bir şeyi yapmadığından ikinci bir şeyin yapılmasını emretmekten sakınmak,usanmak,suya kanmak,doymak,tekrar tekrar öğüt vermekten usandığından öğüt vermeyi terketmek | بَضَعَ ـَـ بَضْعاً و بُضُوعاً و بِضَاعاً و بِضَاعَةًَ بِ ، مِنْ ، هُ |
bir işin çabuk hitampezir olmasına haddenziyade say etmek,acele etmek,bir işin acele yapılmasını istemek,bir işin çabuk hitampezir olmasına haddenziyade say etmek,bir işi acele ile görmeğe çalışmak | تَعَجَّلَ : تَعَجُّلاً |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
onu hizmet veya yoldaşlık için seçti veya razı oldu veya ona yetkili ve ehil olarak gördü | إِرْتَضَاهُ لِخِدْمَتِهِ او لِصُحْبَتِهِ : إِخْتَارَهُ و رَضِيَهُ و رَآهُ أَهْلاً لَهَا |
denizin ortası,kavmin ortası veya toplandığı yer veya toplumu,veya ileri gelenleri,nesnenin çoğu,çoğusu | أُسْطُمَةٌ (ج أَسَاطِمُ : لُجَّةُ البَحْرِ و يُقَالُ فُلانٌ فِي أُسْطُمَةِ قَوْمِهِ اَيْ فِي وَسَطِهِمْ |
erkek kuzular veya otukmuş kuzular veya altı veya yedi aylık koyunlar | أَخْرِفَةٌ |
uyuz adamlar veya develer,sıracalı insanlar veya develer,hörgücü küçürek veya hörgücü olmayan deve | أَعَرُّ (ج) عُرٌّ (م) عَرَّاءُ : الأَجْربُ مِنَ النَّاسِ و الجِمَالِ |
obanın yanında veya obadan uzak bulunan deve ağılı,yola alamet olmak için oturmuş adam irtifaında dikilmiş veya çobanlar tarafından bırakılmış taşlar,iki veya üç açağa bir aba vesaire germekle hasıl olan sayeban ,kulübe,gölgelik,mandıra | ثَايَةٌ (ج) ثَايٌ : ثَاوَةٌ |
birinin burnu veya kulak ya dudak veya eli kesik olmak,çocuk fena beslenmek,iyi beslenmeyip sıska ve cılız olmak,deve yavrusu fena beslenmekten veya köçek iken binilmekten cılız kalmak | جَدِعَ ـَـ جَدَعاً |
bir kimsenin göz kapağı devrik olmak veya yukarıdan aşağıya doğru kapağı devrik olmak veya aşağısı yırtık veya sarkık olmak | إِنْشَتَرَ : إِنِْشتَاراً |
adam eliyle veya kaftanıyla veya kılıcı ile işaret etti | أَلْمَعَ الرَّجُلُ بِيَدِهِ او بِثَوْبِهِ أَوْ سَيْفِهِ: أَشَارَ |
çocuğu veya yavrusu arkasından giden (kadın veya dişi hayvan) | مُتْبِعٌ |
kötü akibetten veya korkudan sözü söyleyen veya işiten terledi | أَنْدَي الكَلاَمُ : عَرَقَ قَائِلُهُ أَوْ سَامِعُهُ خَوْفاً مِنْ سُؤِ عَاقِبَتِهِ |
şalcı,yün veya tiftikten yapılmış mendil veya peşkir | بَتِّيٌّ : بَتَّاتٌ و فِي الحَدِيثِ الشَّرِيفِ |
cinayetkar asılarak veya taşlanarak veya yakılarak idam edildi | أُعْدِمَ المجْرِمُ شَنْقاً او رَجْماً او حَرْقاً |
yün veya tiftikten yapılmış mendil veya peşkir getirdi | بَتِيٌّ |
nabız veya yürek atmak veya çarpmak,helecana kapılmak | بَعْرَضَ : بَعْرَضَةً ، تَبَعْرَضَ : تَبَعْرُضاً |
nabız veya yürek atmak veya çarpmak,helecana kapılmak | تَبَعْرَضَ : تَبَعْرُضاً ، بَعْرَضَ : بَعْرَضَةً |
ona bir işin veya fiilin işlenmesini buyurdu | أَمَرَهُ : كَلَّفَهُ القِيَامَ بِأَمْرٍ أَوْ فِعْلٍ |
emir etmek,buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek | أَمَرَ ـُـ أَمْراً |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
ertelemesini istemek,yarına kalmasını istemek,tehir etmeyi istemek,ertelemek istemek,ertelemek,tecil etmeyi istemek,,mühlet ve vade istemek,vade talep etmek,belirli bir zamana kadar süre istemek | إِسْتَأْجَلَ : إِسْتِئْجَالاً ، هُ |
artırmak,azık almak,azık hazırlamak,azık istemek,daha fazla istemek,artılmasını istemek,artmasını istemek,ziyade istemek,artık eylemek,ziyadelik istemek,kabarmak | إِسْتَزَادَ : إِسْتِزَادَةً ، هُ |
bir kimsenin aklanmasını istemek, sidiğin tamamen boşalmasını istemek, temizliği istemek, aptest bozduktan sonra kurlanmak, suçssuz olduğunu istemek, masumiyet istemek, borçtan ve zimmetlen kurtulmak | إِسْتَبْرَأَ : إِسْتِبْرَاءً |
bir kimsenin aklanmasını istemek,aklamak,aklatmak,beraatını istemek,istibra etmek,paklığını bilmek,temizlenmek,hali etmek,sidiğin tamamen boşalmasını istemek,temizliği istemek,aptest bozduktan sonra kurulanmak suçssuz olduğunu istemek,masumiyet istemek,bo | إِسْتَبْرَأَ : إِسْتِبْرَاءً مِنْ |
kadın saçına başka kadının saçını eklemek istemek,peruka takmak istemek,ulaştırmak istemek,katmak istemek | إِسْتوْصَلَ : إِسْتِيصَالاً |
ardına bindirmek istemek,arkasına bindirmesini istemek,artlaşmak ve bingeşmek istemek,beraber gitmeği istemek | إِسْتَرْدَفَ : إِسْترْدَافاً ، هُ |
itmesini,savmasını istemek,defetmek istemek,itmek istemek,ödemesini istemek | إِسْتَدْفَعَ : إِسْتِدْفَاعاً |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
ivmesini istemek,sürat etmesini istemek,çabuk davranmasını istemek,tez olmasını istemek,hızlı olmasını talep etmek | إِسْتَسْرَعَ : إِسْتِسْرَاعاً ، هُ |
bahşiş,atiyye ve yardım istemek,iane istemek,bir şeyin ivaz ve bedelini istemek,tazminat istemek | إِسْتآسَ : إِسْتئآسَةً ، هُ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
açmak,açmağa yahut fetih ve teshir etmeğe çalışmak,başlamak,siftah etmek,yol açmak istemek,nusret istemek,yardım istemek,açmak istemek | إِسْتَفْتَحَ : إِسْتِفْتَاحاً بِ و يُقَالُ |
açıklama istemek,izah etmesini istemek,birşeyin açıklanmasını istemek,kapalı bir şeyin açıklamasını istemek,izahını talep etmek,araştırmak,uzaktaki bir şeyi görebilirmiyim diye elini gözünün veya kaşının üstüne koyup bakmak | إِسْتَوْضَح : إِسْتِيْضَاحاً عَنْ |
yapmak istemek,işlemek istemek,işlemesini yahut işletmesini istemek,uydurmak,düzmek,yaratmak | إِسْتَفْعَلَ : إِسْتِفْعَالاً |
malın kıymetinden kesmek istemek,kıymetini eksiltmek,düşürmek istemek,tenkis etmek istemek | إِسْتَحَطَّ : إِسْتِحْطَاطاً مِنْ و يُقَالُ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
buyurmak,emr etmek,ısmarlamak,buyruk,büyük iş,emir,husus,sipariş etmek,talep etmek,emir,komut,talimat,ferman,buyrultu,mesele,kar,buyrultu,buyurmak,nesne,şey,hacet,karar,meşgale,hal | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ و فِي المَثَلِ |
beylik,amirlik,hakimlik,emir ve hükümet etmek,emirlik,prenslik,şehzadelik,bir emrin sıfatı,hükümeti,nüfüzü,makamı,küçük bir devlet ki emir yönete ! | إِمَارَةٌ : أَمَارَةٌ (ج) إِمَارَاتٌ : مَنْصِبُ الأَمِيرِ ، دَوْلَةٌ صَغِيرَةٌ يَحْكُمُهَا الأَمِيرِ و فِي المَثَلِ التُّرْكِي |
emir ve hakim kesilmek,brylik etmek,emirlik etmek,hüküm etmek,yönetmek,musallat olmak,müşavere etmek,danışmak | تَأَمَّرَ : تَأَمُّراً ، عَلَي ، هُ |
emir olmak,bir yere emir ve vali tayin olunmak | أَمِرَ ـَـ أَمْراً و أَمَراً و أَمَرَةً و إِمَارَةً عَلَي |
onaq emir,prens oldu,emir atandı | أَمِرَ عَلَيْهِ : صَارَ أَمِيراً عَلَيْهِ |
emir etmek,buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek | أَمَرَ ـُـ أَمْراً |
ücretsiz çalıştırmak,zelil etmek,boyun eğdirmek,teshir etmek,hizmetine vermek,emir altına girmek,zorlamak | سَخَرَ ـَِـ سَخْراً و سُخْرياً |
danışmak,emir talep etmek | إِسْتِئْمَارٌ (ج) إِسْتِئْمَارَاتٌ : مُشَاوَرَةٌ |
bey,prens,şehzade olmak,emir olmak,vali tayin etmek,atamak,nasp etmek | أَمُرَ ـُـ أَمْْراً و إِمَارَةً و إِمْرةً عَلَي |
emir etmek,bey etmek | تَأْمِيرٌ |
itaat etmek,Allahın buyruğuna uymak,emir ve tembihe imtisal mucibince amel ve hareket etmek,boyun emek,buyruk tutmak,baş eğmek,inkıyad etmek,itaatli olmak,dinlemek,ağacıun meyvesi olgunlaşmak,ele gelmek | أَطَاعَ : إِطَاعَةً ، هُ و فِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
vahiy etmek,vahiy göndermek,feyiz yoluyla bildirmek,öğretmek,ilham etmek,sözü gizli söylemek,nihai söz söylemek,yol göstermek,elçi melek göndermek,ilham etmek,kalbe korku,endişe düşmek,mektup yazmak,işaret etmek,emr etmek,çabuk davranmak,ağlamak,emir ve hüküm altına almak | أَوْحَي : إِيْحَاءً إِلَي ، بِ ، لِ و في القُرْآنِ العَظِيم |
vasiyet,sipariş,öğüt,emir,vasiyet etmek,tavsiye etmek,ısmarlamak | وَصِيَةٌ (ج) وَصَأيَا ، طَلَبٌ |
hüküm etmek,yönetmek,hüküm vermek,yargılamak,aleyhine karar vermek,mahkum etmek,yönetmek,hüküm vermek,yargılamak, idare etmek | حَكَمَ ـُـ حُكْماً ب، عَلي ، فِي ، لِ |
kökünden kesmek,yormak,yorup yoldan kemek,niyeti karar,hüküm vermek,karara bağlamak,tereddütsüz hükmü çıkarmak,vermek,geceden orucu tutmağa karar vermek | بَتَّ ـُِـ بَتّاً ، هُ ، أَبَتَّ : إِبْتَاتاً ، هُ |
fetva vermek,müşkülü hal etmek,meseleye hüküm vermek,bir şeyin hükmünü açıklamak,fetva çıkartmak | أَفْتَي : إِفْتَاءً في |
hüküm vermek | إِعْطَاءُ الحُكْمِ |
hüküm vermek | إِصْدَارُ الحُكْمِ |
hüküm vermek | إطلاق الحكم ، إصدار الحكم |
hapisle hüküm vermek | إصدار الحكم بالسّجن |
peşin hüküm vermek | إبداء الرأي او الحكم في أمر ما قبل معرفة ماهيته |
doldurmak,imla etmek,tınmayın süküt etmek,korkup acizlik izhar etmek,karar vermek,kesip atmak,kararlaştırmak,kesin hüküm vermek,kelimeyi cezimli kılmak | جَزَّمَ : تَجْزِيماً |
fetva vermek,meseleye hüküm vermek,fetva çıkartmak | أَفْتَي : إِفْتَاءً |
aklamak,temize çıkarmak,beraat ettirmek,suçsuz olduğuna hüküm vermek,kurtarmak,beri ve azade etmek,bir şüphe ve kahattan beri etmek,medhali olmadığını ispat etmek,borçtan kurtarmak,hastayı iyi etmek,aklamak,temize çıkarmak,beraat ettirmek,suçsuz olduğuna hüküm vermek | بَرَّأَ : تَبْرِئَةً مِنْ ،هُ |
kesmek,ses vermek,ses çıkarmak,seslemek,ötmek,eğmek,kesmek,hüküm vermek | صَارَ ـُـ صَوْراً |
kaza,yargı,olay,hüküm etmek,yargılamak,ölmek,becermek,ilçe,kadılık,hüküm,dava,sorun,hakimlik,kadılık,yargıçlık,karar,dava,sorun,vaktinde yapılmayan herhangi bir şeyi sonradan yapmak,hüküm vermek,idam,infaz,icra,eda,yerine getirme,yok etme,ölüm ve geçinmek iş bitirmek,becermek,ödemek,hüküm,kaza,hüküm,ilçe,eda,yargı,yargılama,mıuhakeme etme,ödemek,kaza,yargı,kadılık,ilçe,yargıçlık,idam,infaz,icra,yerine getirme,yok etme,ölüm ve geçinmek iş bitirmek , ödemek , hüküm etmek etmek,muhakeme etmek,yargılamak,öldürmek,ölmek | قَضَاءٌ (ج) أَقْضِيَةٌ : حُكْمٌ ، قَرَارٌ |
aklamak,temize çıkarmak,beraat ettirmek,suçsuz olduğuna hüküm vermek,kurtarmak,beri ve azade etmek,bir şüphe ve kahattan beri etmek,medhali olmadığını ispat etmek,borçtan kurtarmak,hastayı iyi etmek,aklamak,temize çıkarmak,beraat ettirmek,suçsuz olduğuna hüküm etmek,kurtarmak,beri ve azade etmek,bir şüphe ve kahattan beri etmek,medhali olmadığını ispat etmek,borçtan kurtarmak,hastayı iyi etmek,aklamak,temize çıkarmak,beraat ettirmek,suçsuz olduğuna hüküm vermek,beraatine hüküm vermek,beri kılmak | بَرَّأَ : تَبْرِئَةً مِنْ ، هُ |
hüküm etmek,hüküm sürmek,tahakküm etmek,kumanda etmek,hakim olmak,hüküm ve zabıtlık takınmak,tekebbür ve taazzum etmek,hüküm etmek,kontrol,kumanda,tahakküm | تَحَكّمٌ (ج) تحَكَّمَاتٌ |
arızasını tashih etmek,tamir etmek,onarmak,bozuk nesneyi ıslah etmek,mamur etmek,ömür vermek,bayındırlık,oanrım,bayındırlık,bir yeri ȃmir yani ehil ile abadan etmek,yaşatmak ,diriltmek,onarım,tamir | تَعْمِيرٌ (ج) تَعْمِيرَاتٌ : ترميم |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
nasp ve tayin etmek,amir yapmak | أَمَّرَ : تَأْمِيراً ، هُ |
onarmak,oanrım , tamir etmek , tamir , ömür vermek , bir yeri amir yani ehil ile abadan etmek , yaşatmak ,diriltmek | تَعْمِيرٌ : ترميم |
bir şeyin üzerine amir olarak getirilmek,birbirine yardım etmek,sevmek,bir şehre vali olmak,yaklaşmak,işi ele alıp idare etmek,yönetmek,idare etmek,işi ele alıp idare etmek,birinin işini üzerine almak,yanaşmak,pek yakın olmak,takip etmek,atanmak,tayin olmak,iş başına getirilmek,birine yardım etmek,birini sevmek,tanzim etmek,düzenlemek | وَلِيَ ـَـ وَلْياً ووَلِيَ ـِـ وِلاَيَةً و وَلاَيَةً عَلَي |
Amir | أمير |
amir | آمِرٌ ، قَائِدٌ ، مُشْرِفٌ ، حَاكِمٌ ، رَئِيسٌ |
mülki amir | آمِرٌ مِلْكِيٌّ |
amir hükümler | أَحْكَامٌ آمِرَةٌ |
mülki amir | رَئِيسٌ إِدَارِيٌّ |
nöbetçi amir (as) | آمر مناوب |
nöbetçi amir | آمِرٌ مُنَاوِبٌ |
Nöbetçi Amir | آمر او رئيس مناوب ، ضابط الخفر |
amir hüküm | حُكْمٌ آمِرٌ |
amir hüküm | حكم آمر |
iyilikten ve yatlıktan halilik ve nesneden berilik ve hamlık ve çiğlik ve yönedsizlik ve tertipsizlik | قَحٌّ |
melce,penah,sığınacak yer,boyna astıkları hamayil ve,muska muhafazai nefse vesile olacak nesne ve afat ve beliye defi için ittihaz olunan muska ve tılsım ve tavizat misillü ve kale gibi muhkem ve metin ve mahfuz olan mevzi | حِرْزٌ |
rükünler,köşeler,esaslar,temeller,şartlar,direkler,sütünler,kurmaylar,etraflar,anasır-ı erbaa,dört öğe ve element,nesnenin başlıca olan ecza ve azası ve mukarrer olan kavaid ve rusum ve devletin bakanları ve büyükleri ve ordu ve seraskerinin has muavinler | أَرْكَانٌ : شُرُوطٌ آدَابٌ ، عَنَاصِرُ أَرْبَعَةٌ وَهِيَ المَاءُ و الهَوَاءُ و النَّارُ و التُّرَابُ و هِيَ أَجْسَامٌ بَسِيطَةٌ َتَتَرَكَّبُ مِنْهَا المَوَّادُ ، أَطْرَافٌ ، أَجْزَاءٌ |
galiz ve natıraş ve cafi ve şerrir kimse ve şu deveye denirki şaşkın ve oğuz adam gibi sersem ve sabukmağz olmakla yürümekte şitab ve süratle beyhude çabalayıp ikdam eder ola ona dahi *عجرفية*denir | جَلْعَابَةٌ |
galiz ve natıraş ve cafi ve şerrir kimse ve şu deveye denirki şaşkın ve oğuz adam gibi sersem ve sabukmağz olmakla yürümekte şitab ve süratle beyhude çabalayıp ikdam eder ola ona dahi *عجرفية*denir | جَلْعَبٌ (م) جَلْعَبَاةٌ |
göregen kişi,galiz ve natıraş ve cafi ve şerrir kimse ve şu deveye denirki şaşkın ve oğuz adam gibi sersem ve sabukmağz olmakla yürümekte şitab ve süratle beyhude çabalayıp ikdam eder ola ona dahi *عجرفية*denir | جَلَعْبَي : شديد النظر |
bir husus çetin ve çaparız ve dolaşık ve peçapeç olmak haleti,firib,hile,fend,aldatma,bir nesne kalın ve kaba ve yakışıksız ve uslupsuz ve endamsız olmak,düzen,mekr,keyd,al,bela,musibet,dahiye,cüret ve ikdam sahibi kimse | عِنْدَأَوَةٌ : عُسر، إلتواء و في المثل : إن تحت طرّيقتك لعندأوة |
bir nesneyi bir nesneye medarı metanet eylemek,bir kimseyi bir kimseye püşt ve penah ve kuvvet-i zahr kılmak,ihkam için binaya dayak ve payendan ve destek nasp eylemek,hayvan ve davarın ab ve alefine ve sair hizmet ve tımarına güzel takayyut ve riayet etmek | رَدْءٌ |
paslı ve lekeli nesne,alüde -i ayıp ve ar ve lekenak lüm ve hasaset ve idbar olan kimse | صَدِئٌ و يقال رجل صضاغر صَدِئٌ اي لزمه العار و اللؤم |
kin ve düşmanlık ve diyetten alınacak kesim ve verilecek borç,şu kavimki meslek ve sanatları ve yaşamları hiçbir şeyleri olmaya | ضَمَدٌ |
daima oturur ve yatar yani evinden çıkmaz çok yemek yer ve içer ve pek yalancı ve yaltaklanan ve uykucu kimse | رَجُلٌ قُعَدَةٌ ضَجَعَةٌ أَكَلَةٌ شُرَبَةٌ كُذَبَةٌ خُضَعَةٌ نُوَمَةٌ |
payidar ve sabit etmek,künh ve hakikatına varmak,hakkıyla anlamak,sağlam ve muhkem etmek,yapışıp ayrılmamak,hareketi mecali olmaacak surette darp ve cerh veya rapt ve hapis etmek,bürhan ve beyyine ile tekid ve zahire çıkarmak,ispatlamak,kanıtlamak,ispat e | أَثْبَتَ : إِثْبَاتاً و في القرآنِ الكريم |
şu hatuna denirki akile ve reşide olup iş ve sanatında pişkar ve hazıka ve kargüzar ola,davulcu,davul ve kös çalmakta ustad olan mehter | دَرَّابَةٌ |
siyah kadın,sevda,kara,malhulya illeti,bir illet ki insana arız oldukta pek gamnak ve mukedder olur ve şiddet üzere olursa bazen kendisini telef eder ve aşk ve hırs ve tamah arzu ahlat-ı erbaa dan malum hılttırki safra ve dem ve balgamdan gayrıdır | سَوْدَاء (ج) سُودٌ |
bir nesne çapraşık,karışık,güç,düşvar,örtülü ve kapalı ve muğlak olmak,müşkil ve ve müştebih ve mültebis olmak,hall ve cevabı güç olmak,harflere nokta ve hareke koymak,tayin etmek,işkâl,problem,sorun,çetinlik,çaprazlık,güçlük,düşvarlık,kapalılık,muğlaklık | إِشْكَالٌ (ج) إِشْكَالاَتٌ |
kullanmak,işlemek,çalıştırmak,istimal etmek,uygulamak,tatbik etmek,istihdam etmek,vali yapmak,vali etmek,vali tayin etmek,tahsildar tayin etmek,amel etmek istemek,işe tutmak | إِسْتَعْمَلَ : إِسْتِعْمَالاً ، هُ |
kullanmak,vali yapmak,istimal etmek,amelde yürütmek,işlemek,vali kılmak,valilikle görevlendirmek | إِسْتَعْمَلَ : إِسْتِعْمَالاً |
vali olmak,vali tayin etmek,yüz döndürmek, yüz döndürüp kaçmak,vali ve mutasarrıf kılmak,mütevellilik etmek,mütevelli nasp etmek,malını başka kimseye asla kar etmemek üzere bey ve nakil etmek,ıraz ettirmek ve baktırmak,iktidara gelmek,yüz döndürmek,bir işe mutasarrıf kılmak,vali olmak,vali tayin etmek,kaçmak,arkasını döndürmek,geri dönmek,esir olan avradı uşağında ayırmak,gelmek,vali eylemek,atamak,görevlendirmek,yüz çevirmek,vali olmak,vali ve mutasarrıf kılmak,mütevellilik etmek,mütevelli nasp etmek,malını başka kimseye asla kar etmemek üzere bey’ ve nakil etmek,tevliyet
| تَوْلِيَةٌ |
yetime vasi,bir kimseyi vali,veli tayin etmek,birine iyilik etmek,tavsiyede bulunmak,vali kılmak,vermek,yakın etmek,idaresine bırakmak | أَوْلَي : إِيْلاَءً عَلَي ، هُ |
işçi,yapan,yapıcı,vali,işçi,faktör,etmen,işleyici,eleman,faktör,amil,vali,iş sahibifaktör,ırgat,hizmetçi,iş gören çalışan,amil, işçi,çalışan,faktör,etmen,amil,tesir eden,vali,hizmetçi,ırgat,memur,yapan,yapıcı,üretici,iş gören,işleyici,mızrağın demrenine gelen tarafı | عَامِلٌ (ج) عُمَّالٌ و عَمَلَةٌ و عَامِلُون |
vali ve mutasarrıf kılmak,mütevellilik etmek,mütevelli nasp etmek,malını başka kimseye asla kar etmemek üzere bey ve nakil etmek,yüz döndürüp kaçmak,bir şeyden yüz çevirip uzaklaşmak,ayrılmak,taze hurma kurumağa yüz tutmak,vali tayin etmek,vali eylemek,vali ve mutasarrıf kılmak,mütevellilik etmek,mütevelli nasp etmek,malını başka kimseye asla kar etmemeküzere bey ve nakil etmek,atamak,görevlendirmek,dönmek,ıraz ettirmek ve baktırmak,iktidara gelmek,vali olmak,yüz döndürmek,bir işe mutasarrıf kılmak,kaçmak,arkasını döndürmek,geri dönmek,gelmek,yüz çevirmek,bir şeyden yüz çevirip uzaklaşmak,ayrılmak,taze hurma kurumağa yüz tutmak | وَلَّي : تَوْلِيَةً عَلَي ، عَنْ |
vali,yönetici,yöneten,idareci,hakim,egemen,hakim,egemen,yargıç,yönetici,idareci,vali,amir,hükümdar,yönetici,hüküm edici,dava faslına memur olan,kadı,zabıt,padişah ve emri nafiz ve cari olan,insanlar arasında hükmetmek için getirilen,başkan ,Allah teala | حَاكِمٌ (ج) حُكَّامٌ و حَاكِمُون : وَالٍ و فِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
vali,müdür,muhafazakar,koruyan,hakim,tutucu,koruyan,koruyucu,radikal,başkan,muhafız,ilbay,gövernör,vali ,müdür , muhafazakar , koruyan ,hakim,tutucu,koruyucu | مُحَافِظٌ (ج) مُحَافِظُون |
sultan,padişah,hüsrev,kral,vali,melikşah,devlet başkanı,hükümdar,hünkar,güç,kral,vali,kuvvet,kudret,delil,devlet başkanı,sultan,padişah,güç,kuvvet,kati delil,sultan,padişah,şehinşah,dara | سُلْطَانٌ (ج) سَلاَطِينُ : ملك |
çoban,güdücü,hayvan güden,yayan,çoban,sorumlu,yetkili,başkan,himaye eden,sponsor,gözeten,casus,devlet reisi,vali,reis,baş,güdücü,hami,,yayan,çoban,sorumlu,yetkili,başkan,vali,himaye eden,çoban,sponsor | رَاعِيٌ (ج) راعون و رِعاء و رُعاة و رُعْيان والي ، وطّاس ، مَسْؤُولٌ، فِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
genel vali | حَاكِمٌ عَامٌّ |
genel vali | حاكم عامّ |
vali (ar) | والي (ج) ولاة ، حاكم ، محافظ ، متصرف ، مدير ، عامل (ج) عمّال ، صاحب الحكم |
lakin vali | خَلاَ العَامِلِ |
vali kapısı | باب الوالي |
valilik,vilayet,il,hüküm,sultanlık,imaret,eyalet,velilik,velayet,akrabalık,yakınlık,dostluk,valilik,il,hüküm,sultanlık,imaret,il,iklim,çocuğa,deliye vasi beldeye vali olmak,bir şeyi tevelli ve deruhte etmek,yakınlık,dostluk,dost olmak | وِلاَيَةٌ (ج) وِلاَيَاتٌ : إِيَالَةٌ |
bir nevi buyurma,buyuruş,amiriyet,hüküm,emirlik,beylik,bey olmak,komuta,komutanlık,valilik,mal,servet,bereket,çokluk,büyümek,kesret,peklik,pek olmak | إِمْرَةٌ : إمَارَةٌ ، قِيَادَةٌ ، بَرَكَةٌ ،كَثْرَةٌ تُقُولُ لَهُ إِمْرَةٌ عَلَيْنَا |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
valilik | ولاية ، وظيفة الوالي او الحاكم او المحافظ ، إيالة ، تولية ، متصرفية ، عمالة ، محافظة ، |
valilik izni | إِذْنٌ وِلاَئِيٌّ |
valilik makamına | إلي مقام الولاية |
valilik konağı | دار ولائية، قصر ولائي، بيت ولائي |
valilik eyyamı | وقت الولاية ، أيام او عهد الولاية |
valilik makamına | إِلَي مَقَامِ الوِلاَيَةِ |
filan bizde valilik etti | أَمَرَ فُلاَنٌ عَلَيْنَا |
sancak,eyalet,paşalık,valilik,hükümet altında olan diyar | أَيَالَةٌ (ج) أَيَالاَتٌ * |
kolaylıkla hasıl olmak,kolay olmak,gerekmek,lazım olmak,yaraşmak,yakışmak,layık olmak,merğup olmak,seza olmak,güzel olmak,iyi olmak,caiz olmak | إِنْبَغَي : إِنْبِغَاءً و يُقَالُ |
il,valilik,vilayet,korumak,muhafaza,,muhafaza etmek,muhafazakarlık,bekçilik | مُحَافَظَةٌ (ج) مُحَافَظَاتٌ |
işçilik,uşaklık,vilayetişçinin ücreti ve rızkı,komisyon,hizmet,iş verme,valilik,vilayet,ajanlık,uşaklık | عَمَالَةٌ : عُمَالَةٌ |
geri dönmek,kurtulmak,rücü etmek,bir halden başka bir hale dönmek,idare etmek,hükümet etmek,vaz geçmek,ret etmek,yağ pıhtılaşmak,varmak,nihayet bulmak,inmek,tenezzül etmek,birinden dönmek,yüz çevirmek,kuyulatmak,pekleştirmek,valilik ve hükümet sürmek,idare etmek,hayvanlara iyi bakmak,iyi bakarak ıslah etmek,eksiltmek,güdmek,sevk etmek,olmak | آلَ ـُـ أَوْلاً و مَآلاً و إِيَالاً و إِيَالةً وأَيْلاً و أَيْلُولَةً إِلَي ، عَن ، عَلَي |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek, ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak,emir,buyruk,nesne,şey,iş,şan,görev,komut,talimat,hal,durum,husus,iş,şan,görev,mesel,hacet,emir etmek,buyurmak,talep etmek,buyurma,buyrultu,ferman,madde,husus,maslahat,ısmarlamak,talep etmek,büyük iş,karar,meşgale,hal,bir işten dolayı,son,keyfiyet,hadise,vakia,vukuat,saat,muayyen vakit,komut,hüküm,amirlik,amiriyet,mesele,kar,hacet,dava,mesele,buyrulan şey | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ ،حُكْمٌ ، تَوْقِيعٌ ، فَرْمَانٌ ، مَرْسُومٌ مَلَكِيٌّ، حال ، شَأْن ، شَيْئٌ ، حَادِثَةٌ ، مَصْلَحَةٌ وفي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
buyurmak,emr etmek,ısmarlamak,buyruk,büyük iş,emir,husus,sipariş etmek,talep etmek,emir,komut,talimat,ferman,buyrultu,mesele,kar,buyrultu,buyurmak,nesne,şey,hacet,karar,meşgale,hal | أَمْرٌ (ج) أُمُورٌ و أَوَامِرُ و فِي المَثَلِ |
beylik,amirlik,hakimlik,emir ve hükümet etmek,emirlik,prenslik,şehzadelik,bir emrin sıfatı,hükümeti,nüfüzü,makamı,küçük bir devlet ki emir yönete ! | إِمَارَةٌ : أَمَارَةٌ (ج) إِمَارَاتٌ : مَنْصِبُ الأَمِيرِ ، دَوْلَةٌ صَغِيرَةٌ يَحْكُمُهَا الأَمِيرِ و فِي المَثَلِ التُّرْكِي |
emir ve hakim kesilmek,brylik etmek,emirlik etmek,hüküm etmek,yönetmek,musallat olmak,müşavere etmek,danışmak | تَأَمَّرَ : تَأَمُّراً ، عَلَي ، هُ |
emir olmak,bir yere emir ve vali tayin olunmak | أَمِرَ ـَـ أَمْراً و أَمَراً و أَمَرَةً و إِمَارَةً عَلَي |
onaq emir,prens oldu,emir atandı | أَمِرَ عَلَيْهِ : صَارَ أَمِيراً عَلَيْهِ |
emir etmek,buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek | أَمَرَ ـُـ أَمْراً |
ücretsiz çalıştırmak,zelil etmek,boyun eğdirmek,teshir etmek,hizmetine vermek,emir altına girmek,zorlamak | سَخَرَ ـَِـ سَخْراً و سُخْرياً |
danışmak,emir talep etmek | إِسْتِئْمَارٌ (ج) إِسْتِئْمَارَاتٌ : مُشَاوَرَةٌ |
bey,prens,şehzade olmak,emir olmak,vali tayin etmek,atamak,nasp etmek | أَمُرَ ـُـ أَمْْراً و إِمَارَةً و إِمْرةً عَلَي |
emir etmek,bey etmek | تَأْمِيرٌ |
itaat etmek,Allahın buyruğuna uymak,emir ve tembihe imtisal mucibince amel ve hareket etmek,boyun emek,buyruk tutmak,baş eğmek,inkıyad etmek,itaatli olmak,dinlemek,ağacıun meyvesi olgunlaşmak,ele gelmek | أَطَاعَ : إِطَاعَةً ، هُ و فِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
vahiy etmek,vahiy göndermek,feyiz yoluyla bildirmek,öğretmek,ilham etmek,sözü gizli söylemek,nihai söz söylemek,yol göstermek,elçi melek göndermek,ilham etmek,kalbe korku,endişe düşmek,mektup yazmak,işaret etmek,emr etmek,çabuk davranmak,ağlamak,emir ve hüküm altına almak | أَوْحَي : إِيْحَاءً إِلَي ، بِ ، لِ و في القُرْآنِ العَظِيم |
vasiyet,sipariş,öğüt,emir,vasiyet etmek,tavsiye etmek,ısmarlamak | وَصِيَةٌ (ج) وَصَأيَا ، طَلَبٌ |
seçmek,kal etmek,saf ve güzide add etmek,almak,üründülemek,tercih etmek,temiz saymak,temizini almak,özünü almak,hepsini almak,bütününü almak | إِسْتَصْفَي : إِسْتِصْفَاءً ، هُ |
borç almak,kredi almak,ödünç almak,karz almak,zem ve gıybet etmek | إِقْتِرَاضٌ (ج) إِقْتِرَاضَاتٌ |
faydalanmak,yararlanmak,zevk almak,tat almak,neşe almak, keyif almak | إِسْتَمْتَعَ : إِسْتِمْتَاعاً بِ |
yerden tane almak,toplamak,devşirmek,çekmek,almak,çekmek,yerden toplamak,devşirip almak,birinin yanına ansızın uğrayıp onun yaptığını ve işlediğini görüp almak,yerden devşirmek,şuradan buradan almak,yayını almak | إِلْتِقَاطٌ (ج) إِلْتِقَاطَاتٌ و فِي القرآن المَجِيد ِ |
öc almak,intikam almak,hıncını çıkarmak,maktulun intikamını almak,katilden intikam almak,katili intikamen öldürmek,katletmek | ثَأَرَ ـَـ ثَأْراً |
öc almak,intikam almak,ayıplamak,şiddetli nefes almak,cezalandırmak,intikam almak,bir şeyi acele yemek | نَقَمَ ـِـ نَقْماً و نُقُوماً و تِنْقَاماً عَلَي ، مِنْ |
buyurmak,emir etmek,irade buyurmak,sipariş etmek,bir şeyin yapılmasını veya işlenmesini istemek,ferman etmek,emir vermek,hüküm etmek,amir ve vali olmak,valilik etmek,emir almak,memur olmak | أَمَرَ ـُـ أَمْراً و إِمَارَةً و آمِرَةً بِ ، هُ ... و في التنزيل |
temettu etmek,faydalanmak,istimta etmek,yararlanmak,istifade etmek,asılanmak,gönenmek,zevk almak,lezzet almak,tat almak,neşe almak,sahip olmak,eğlenmek | إِسْتَمْتَعَ : إِسْتِمْتَاعاً بِ ، مِنْ و يُقَالُ تَمَتَّعَ بِكذَا و إِسْتَمْتَعَ بِهِ اَيْ يَنْفَعُ بِهِ وَ المَتَاعُ كُلُّ مَا يَسْتَمْتِعُ بِهِ اَيْ يَنْفَعُ بِهِ |
selamlamak,öpmek,almak,teslim almak,devr almak,ele almak,el ile dokunmak,istilam etmek,yapışmak,yüz sürmek,el sürerek ziyaret etmek,ekşn başak vermek | إِسْتَلَمَ : إِسْتِلاَماً |
eyerti almak,ödünç almak,borca almak,geri vermek üzere bir şeyi istemek | إِسْتَعَارَ : إِسْتِعَارَةً |
ödünççe nesne istemek,ödünç olarak almak,borç almak,kredi almak | إِسْتَسْلَفَ : إٍِسْتِسْلاَفاً |
ödünççe nesne istemek,ödünç olarak almak,borç almak, kredi almak | إِسْتَسْلَفَ : إٍِسْتِسْلاَفاً مِنْ ، هُ |
kemiği çiğneyerek emmek,filanca kimseden malı almak,memedeki bütün sütü almak,elbiseyi çekip almak | إِمْتَشَّ : إِمْتِشَاشَاً مِنْ |
borç almak,kredi almak,ödünç almak,karz almak,zem ve gıybet etmek,birinin şöhretini,adını lekelemek,yermek,gıybet etmek,kabul etmek | إِقْتَرَضَ : إِقْتِرَاضاً مِنْ |
temettü,tat almak,haz almak,zevk almak,yararlanmak,faydalanmak,kendi nefsine kar ,fayda ve menfaat çıkarmak | تَمَتُّعٌ (ج) تَمَتُّعَاتٌ |
kolaylıkla hasıl olmak,kolay olmak,gerekmek,lazım olmak,yaraşmak,yakışmak,layık olmak,merğup olmak,seza olmak,güzel olmak,iyi olmak,caiz olmak | إِنْبَغَي : إِنْبِغَاءً و يُقَالُ |
üstün olmak,dahi olmak,seçkin olmak,ileride olmak,olgun olmak,usta ve uzman olmak,zahir olmak | نَبُغَ ـُـ نُبُوغاً و نَبْغاً |
renklenmek,boyalı olmak,türlü türlü olmak,rengarenk olmak,renkli olmak,olmak,alacalanmak,haletten halete geçmek,tabiatı kararsız olmak,boyanmak,rengi değişmek,çeşitli renkte olmak,bukalemun gibi olmak,renkten renge girmek | تَلَوَّنَ : تَلَوُّناً |
doğru ve düz olmak,bir olmak,eşit olmak,pişmek,olmak,egemen olmak,galip olmak ,üstün gelmek ,hakim olmakı ,beraber olmak,beraber olmak,düz olmak,eşit olmak,doğrulmak | إِسْتَوَي : إِسْتِوَاءً عَلَي ... |
birbiriyle hemta ve miktar olmak,asla takarrup veya tebit etmemek üzere yan yana olmak,paralel olmak,koşut olmak,iki şe eşit olmak,koşut olmak,paralel olmak,denk olmak | تَوَازَي : تَوَازِياً |
dağılmak,mahv olmak,harap olmak,zail olmak,zeval bulmak,dağılıp yok olmak,perişan olmak,çekip gitmek,kayıp olmak,zayıflamak | إِضْمَحَلَّ : إِضْمِحْلاَلاً |
mutedil olmak,ılımlı olmak,doğru olmak,orta halde olmak,uygun olmak,düzgün ve tam olmak,doğrulmal,normalleşmek,tavını bulmak | إِعْتَدَلَ : إِعْتِدَالاً و يُقَالُ عَدَّلْتُهُ فَاعْتَدَلَ أيْ قَوَّمتُهُ و اسْتَقَامَ |
şeref ve asaletiyle mürüvvetli olmak,necip olmak,şerefli olmak,mert olmak,yiğit olmak,serdar olmak | سَرُوَ ـُـ سَرْواً و سَرَاوَةً |
renkli olmak,renklenmek,boyalı olmak,renkli olmak,türlü türlü olmak,rengarenk olmak,alacalanmak,haletten halete geçmek,tabiatı kararsız olmak,boyanmak,rengi değişmek,çeşitli renkte olmak,bukalemun gibi olmak,renkten renge girmek | تَلَوَّنَ : تَلَوُّناً |
doğru ve düz olmak,doğru ve mutedil olmak,bir olmak,beraber olmak, ,aş ve yemiş pişmek,meyve olmak,seviyeli olmak,doğru ve eşit olmak,beraber olmak egemen olmak,galip olmak,üstün gelmek,hakim olmak,kast etmek,yönelmek,karar etmek,yerleşmek,yükselmek,çıkma | إِسْتَوَي : إِسْتِوَاءً إِلَي ، عَلَي و فِي القُرْآنِ الكَرِيمِ |
pek az ve naciz olmak,ahmak ve sebükmağz olmak,arık ve zebün olmak,nesne değersiz olmak,lezzetsiz olmak, tatsız olmak,bir güne lezzetli olmamak,önemsiz olmak,tatsız olmak,naciz olmak,önemsiz,kıymetsiz,hor,hakir olmak | تَفِهَ ـَـ تَفَهاً و تُفُوهاً |
mert olmak,yiğit olmak,insaniyetli olmak,serdar olmak,şerefli olmak,cömert olmak,sıyırmak | سَرَا ـُـ و سَرُوَ ـُـ و سَرَي ـَـ سَرْواً و سَرَاوَةً |
boş olmak,batıl ve bozuk olmak,fasit olmak,hükümden düşmek,boşa gitmek,batıl olmak,hükümsüz olmak,heder olmak,zayi olmak,heba olmak,battal olmak,hükümsüz kalmak,cezasız ve intikamsız kalmak,heder olmak | بَطَلَ ـُـ بُطْلاً و بُطْلاَناً و بُطُولاً |
aptal olmak,bön olmak,ahmak olmak,budala olmak,aciz olmak,saf ve sade dil olmak,delil ve bürhan iradından aciz kalıp mağlup olmak | بَلِهَ ـَـ بَلَهاً و بَلاَهَةً |
karışık olmak,birbirine karışmak,bir şeyin anlaşması güç,zor olmak,işkillendirmek,örtülü olmak,benzemek,işkillenmek,örtülmek,belirsiz olmak,karışık ve kapalı olmak,muğlak olmak,şüpheli ve kuşkulu olmak | إِلْتَبَسَ : إِلْتِبَاساً بِ ، عَلَي .. |