ilimde akranında ziyade olucu,şahane,çarpıcı,ilim ve şecaat vesair güzel evsafta akranına faik,üstün gelen,üstün olan,usta,faik,üstün gelen ,hüsün ve cemal sahibi,güzel,evsaf-ı hamide sahibi olup faik ve serbülend olan,üstün olan,hünerli,evsafı hamide sahibi olup faik ve serbülent olan,usta,mükemmel,mümtaz,üstün,faik,hünerli,usta | بَارِعٌ (م) بَارِعَةٌ : فَائِقٌ ، مُمتَازٌ ، مُكَمَّلٌ و يُقَالُ قَلَمٌ بَارِعٌ |
ilimde akranında ziyade olucu,ilim,fazilet ve şecaat vesair güzel evsafta akranına faik,üstün gelen,faik,üstün gelen ,hüsün ve cemal sahibi,güzel,evsaf-ı hamide sahibi olup faik ve serbülend olan,üstün olan,hünerli,evsafı hamide sahibi olup faik ve serbülent olan,usta,mükemmel,mümtaz,üstün,faik,usta,hünerli,büyük,mahir,süper,parlak,seçkin,güzide,eşsiz,ve mükemmel olan,becerikli,zeki,güzellikte üstün olan,güzel iş,güzel diber olan kadın | بَارِعٌ (ج) بَارِعُون (م) بَارِعَةٌ : فَائِقٌ ، مُمتَازٌ ، مُكَمَّلٌ ، مَاهِرٌ ، مُمْتَازٌ ، بِلاَ مَثِيلٍ ، المُتَفَوِّقُ فِي عِلْمِهِ أَوْ جَمَالِهِ أو فَضِيلَتِهِ ، ومِنَ الأُمُورِ الجَمِيلُ ، المَرْأَةُ الجَمِيلَةُ و يُقَالُ قَلَمٌ بَارِعٌ و قَدْ إِطَّلَعْتُ أَخِيراً عَلَي مُحْتَوَي قَامُوسِ البَارِعِ |
süper,imtiyazlı,ayrıcalıklı,mümtaz,mükemmel,kusursuz,üstün,faik,faziletletli,pek iyi,seçkin,excellent,harika,mükemmel,kusursuz,faik,pekiyi,seçkin,değerli | مُمْتَازٌ (ج) مُمْتَازُون ، عَظِيمٌ ، رَفِيعٌ |
üstünlük,ustalık,saire faik ve üstün olmak,mükemmellik,kemal,bütünlük,yaraşık,fazilet,üstün ,fasahat,fazillette emsallarinden üstün olmak,ilimde akranından üstün olmak,üstünlük,ustalık,mükemmellik,kemal,bütünlük,yaraşıklık,fazilet,üstün,fasahat,ilimde ve fazillette emsallarinden üstün olmak,hüsün ve cemalde tam olmak, güzel sıfatlar cihetiyle emsaline faik olmak,ilim ve şecaat vesair güzel evsafta akrana faik olmak,üst,fazilette emsallerinden üstün olmak,ilimde ve fazilette akranına artıklık ve zeyreklik ve gökçeklik | بَرَاعَةٌ : تَفَوَّقٌ ، حُسْنٌ |
faik (ar) | فائق |
üstünlük,ustalık,mükemmellik,kemal,bütünlük,yaraşıklık,fazilet,üstün,fasahat,ilimde ve fazillette emsallarinden üstün olmak,hüsün ve cemalde tam olmak,güzel sıfatlar cihetiyle emsaline faik olmak,ilim ve şecaat vesair güzel evsafta akrana faik olmak,emsalinden üstün yazıp konuşma,ustalık,büyük olmak,ilimde ve güzellikte üstün olmak,üstünlük,yiğitlik ve şecaatte üstün gelmek | بَرَاعَةٌ ، تَفَوًّقٌ عَلَي الأَمْثَالِ و الأَقْرَانِ ، حُسْنٌ ، فَصَاحَةٌ ، بَرَاعَةُ الطَّلَبِ فِي البَدِيعِ هِيَ أَنْ يُشِيرَ الطَّالِبُ إِلَي مُرَادِهِ مِنْ غَيْر أَنْ يُصرّح بالطَّلَبِ نَحْو يَا أَخِي أَنَا فَقِيرٌ و أَنْتَ غَنِيٌّ و أَنْتَ أَعْلَمُ النَّاسِ بِوَاقِعِ الحَيَاةِ و بِحَقِيقَةِ أَمْرِي فَفِي هَذَا الكَلاَمِ إشَارَةٌ طَلَبِ المَعُونَةِ |
Sait Faik (öz.is) | سعيد فائق |
ona faik oldu | فَاقَ عَلَيْهِ |
beyazlıkta filana faik oldu,filanı geçti | بَايَضَ : مُبَايَضَةً فُلاَناً |
nevi içinde faik üstün olan,sertbaşlı | قِنْفَخْرٌ |
bir şeyde geçmek,faik,meziyette üstün gelmek | بَانَ ـُـ بَوْناً ، هُ |
beyazlıkta filana faik olmak,galip gelmek,müfahare etmek | بَايَضَ : مُبَايَضَةً |
beyazlıkta filana faik oldu,filanı geçti,galip geldi | بَايَضَ فُلاَناً : فَاقَهُ فِي البَيَاضِ |
üstün,faik,her nesnenin iyisi,güzidesi,boyunla başın kavuştuğu yer | فَائِقٌ (ج) فَوَقَةٌ |
adam fazıl,ilim ve şecaatta arkadaşlarına faik oldu,arkadaşlarını geçti | بَرَّزَ الرَّجُلُ عَلَي أَصْحَابِهِ فِي الفضل و العلم |