filan alış-verişin bozulmasını istedi | إِسْتَقَالَ فُلاَنٌ : طَلَبَ إِقَالَةَ البَيْعِ |
filan ama iğne gibidir ki çıplak olduğu halde başkasını giydirir | كَالإِبْرَةِ تَكْسُو غَيْرَهَا وَهِيَ عُرْيَان |
filan amin dedi | هَيْمَنَ فُلاَنٌ |
filan ansızın sataştı | بَاغَتَ فُلاَناً |
filan arkadaşlarından geri kaldı | قَبَعَ فُلاَنٌ عَنْ أَصْحَابِهِ |
filan aslan gibidir | فُلاَنٌ كَالأَسَدِ |
filan aşı boyası sattı | جَبِئَ فُلاَنٌ |
filan ateşi ile ısınmıyor | فُلاَنٌ مَا يَصْطَلِيُ بِنَارِهِ اَي مَا إِسْتَدْفَأَ بِهَا |
filan ateşi tutuşturdu | تَوَقَّدَ فُلاَن النَّارَ : أَشْعَلَهَا |
filan azm etti,azmetmek,kararını verdi | أَلْقَي فُلاَنٌ عَلَي هَذَا الأَمْرش جِرَانَهُ |
filan bağiy ve dalaletle sebat ve ısrar etti | أَتْرَفَ فُلاَنٌ |
filan bakıp araştırdı,aradı | بَعْثَرَ فُلاَنٌ |
filan bal ile tirit yemeği yaptı | وَخَزَ فُلاَنٌ |
filan bana galip geldi,üstün geldi | إِسْتَعَزَّ فُلاَنٌ بِحَقِّي : غَلَبَني |
filan başardı,başarılı oldu,muvaffak oldu | تَوَفَّقَ فُلاَنٌ |