onun iç yüzüne vakıf oldu,onun haberini bildi | بَطَنَ خَبَرَهُ |
onun işini Allaha havale etti,Allahı onun işinde vekil eyledi | أَسْلَمَ أَمْرَهُ إِلَي اللهِ و لَهُ : فَوَضَّهُ |
onun yolunda gitti,onun şeriatına ve sünnetine uydu,amel etti | إِسْتَنَّ بِطَرِيقَتِهِ او شَرِيعَتِهِ او سُنَّتِهِ او سِيرَتَهِ : عَمِلَ بِهَا |
onun yolunda giti,izinde yüründü,onun ahlakıyla ahlaklandı,huyu ile huylandı | أَخَذَ اَخْذَهُ و مَأْخَذَهُ : سَارَ سِيْرَتَهُ و تَخَلَّقَ بِأَخْلاَقِهِ |
onun görüşü beyin görüşüne galip olup bey onun göerüşünden başka görüşe uymadı | إِسْتَبَدَّ بَأَمِيرِهِ |
onun namusuna şerefine dil uzattı,onun ayıbın faş edip rezil rüsvay etti | إِسْتَطَالَ علَي شَرَفِهِ و فِيْهِ : أَذَاَعَ عَنْهُ عَيْباً و فَضَحَهُ |
onun için,onun üzerine,ondan dolayı | عَلَي ذَلِكَ |
onun kanını onun kanına bereber tuttu | بَاءَ دَمَه بِدمه اي عدله |
onun kanını onun kanına
beraber tuttu | بَاءَ دَمَه بِدمه اي عدله |
ona,onun için,onun lehine | لَهُ : لَهَا |
onun sayesinde,onun lutfüyla | بِفَضْلِهِ |
onu kucakladı,onun boynuna sarıldı,elini onun boynuna dolaştırdı | إِعْتَنَقَهُ |
bey onun tüm malını aldı,onun malının hepsini aldı | أَصْفَي الأَمِيرُ مَالَهُ : أَخَذَهُ كُلَّ مَالِهِ |
Allah onun gözünü sıcak eylesin,gözünü kızdırsın,gözüne ateş düşürsün,onun gözünü ağlatacak şey indirsin yani aydın etmesin | أَسْخَنَ اللهُ عَيْنَهُ ! |
onu halife etti,hailfe kıldı,bıraktı,onun yerine geçti,onun makamına kaymakam etti,kendi yerine koydu | إِسْتَخْلَفَهُ : جَعَلَهُ خَلِيفَةً |